Jiu Jitsu (Ju Jutsu-Ju Jitsu)
Japonca’da kelime olarak yumuşaklık sanatı-tekniği anlamına gelmektedir. Geleneksel Japon savaş sanatlarındandır. Rakibin saldırı ivmesinden faydalanarak, vuruş, tutuş, fırlatma ve eklem-bilek kilitleri gibi tekniklerle etkisiz hale getirmeye çalışmak üzerine kurulu uzun ve çok tekrara dayanan bir eğitimi vardır. Judo ve Aikido gibi benzer savaş sanatları, jujutsu tekniklerinden yola çıkılarak türetilmiştir. JiuJitsu-Jujitsu-Jujutsu aynı manaya gelmekle birlikte stillerede atfedilmiş olarakta kullanılmaktadır.
Japonca’da kelime olarak yumuşaklık sanatı-tekniği anlamına gelmektedir. Geleneksel Japon savaş sanatlarındandır. Rakibin saldırı ivmesinden faydalanarak, vuruş, tutuş, fırlatma ve eklem-bilek kilitleri gibi tekniklerle etkisiz hale getirmeye çalışmak üzerine kurulu uzun ve çok tekrara dayanan bir eğitimi vardır. Judo ve Aikido gibi benzer savaş sanatları, jujutsu tekniklerinden yola çıkılarak türetilmiştir. JiuJitsu-Jujitsu-Jujutsu aynı manaya gelmekle birlikte stillerede atfedilmiş olarakta kullanılmaktadır.
Japonya’da feodal zamanlarda,
Samurai sınıflarının eğitildiği ve kendi özel savaşlarına uygun hale
getirildiği silahlarını kullanamadıkları zaman başvurdukları çeşitli askeri
sanatlar ve eğitimler vardı. Jujutsu sanatı bunların arasındadır. Jujutsu kelimesi,
yumuşaklık veya uyum sağlamak sureti ile mücadeleyi kazanma sanatı olarak
tercüme edilebilir. Jujutsu’nun ana prensibi kuvvete karşı kuvvet uygulamak
değil, aksine kuvvete uyum sağlamak ile mücadeleyi kazanmaktır.Feodal sistemin
ortadan kalkışından buyana bu sanat bazı zamanlarda kullanılmaz oldu. Fakat
günümüzde Japonya’da, bazı önemli değişikliklerine rağmen bir savaş sistemi
olarak çok popüler oldu ve ayrıca fiziksel eğitim metodu olarak değeri
başkent’te birkaç Ju-Jutsu okulunun kurulması ile anlaşıldı.
Ju-Jutsu feodal zamanlardan
buyana Yawara, Tai-jutsu, Kogusoku, Kempo, Hakuda gibi çeşitli isimlerle
tanındı. Jujutsu ve Yawara isimleri en çok bilinen ve kullanılan isimler oldu.
Sanatın tarihini izlerken, benzer araştırmalarda alışık olmayan zorluklarla
karşılaşılır, bunlar sanata ait birçok literatürlerdeki güvenilmezlik, konu
hakkındaki basılı kitapların az sayıda olması ve çeşitli okullara ait
elyazmaları sayısız miktarda iken bunların pek çoğu çelişkili ve yetersiz
olmasıdır. Yeni okulların kurucuları sık sık tarihi kendi amaçlarına uydurmuş
gibi görünmektedirler. Bu nedenle, Jujutsu’nun doğuşu ve yükselişinin tutarlı
ve açık bir hikâyesi için gerekli materyalleri bulmak çok zordur. Fakat açıkça
yazmak gerekirse tüm uzak doğu sporları veya sanatları için bu gerçek böyledir.
Çünkü ilk zamanlarda, tarihe ve sanata ait bilgi, çeşitli okulların
öğretmenlerinin egemenliğindeydi ve bunlar bilgileri öğrencilerine bir sır
olarak aktarırlardı. Bunu bu bilgilere kutsal bir görünüm vermek için yaparlardı.
Bu davranışlar ve Japonya’daki feodal sistemin bir sonucu olarak da, bir
bölgenin diğerinden yalıtılması çeşitli okulların öğretmen ve öğrencilerinin
arasındaki tanışıklığı çok engelledi. Bu nedenle Ju-Jutsu’nun ve diğer uzak
doğu sanatlarının tarihine ait tamamen farklı ve çoğunluklada çelişkili hikâyeler
aktarıldığına inanılmaktadır. Şu unutulmamalıdır ki, Jujutsu’ya öğrencilerin
ilgisi, ülkedeki gelişimi ve yükselişinden ziyade, daha çok sanatın
uygulanmasındaki başarıya odaklanmıştır.
Jujutsu’nun kökenine dönersek,
bilindiği gibi çeşitli hikâyeler verilir. Feodal zamanlar içinde uygulanmış
farklı savaş sanatlarının saygın ustalarına ait kısa biyografilerin bir
koleksiyonu olan Bugei Sho-den içinde, Kogusoku ve ken hikâyeleri verilir.
Kempo ile aynı olan bu iki sanat birbirlerinden farklıdır. Birincisi tutma ve
yakalama sanatı olarak ve diğeri ise yumuşaklık ile zafer kazanma sanatı olarak
tanımlanabili,. Kogusoku sanatı bir Sakushiu yerlisi olan Takenouchi’ye
atfedilir. Söylenilir ki Tenbun’un birinci yılında, (1532) bir büyücü hiç
beklenmedik bir şekilde Takenouchi’nin evine gelir ve ona bir adamı tutmanın
beş yolunu öğretir. Ondan sonra yürür gider ve nereye gittiğini söylemez.
Ken sanatının doğuşu ise şu
şekilde anlatılır: Chingempin isimli bir adam Min hanedanının çöküşünden sonra
ülkesini terk eder ve Çin’den Japonya’ya gelir ve Azabu’da Yedo’da (daha sonra
Tokyo) Kokushoji isimli bir Budist tapınağında yaşar. Orada aynı tapınakta üç
asi samurai (Ronin) da yaşamaktadır, Bunlar Fukuno, Isogai ve Miur’dır. Bir gün
Chingempin onlara Çin’de bir adam tutma sanatı olduğunu, bu sanatın
uygulanışını kendisinin gördüğünü fakat prensiplerini öğrenemediğini anlatır.
Bunu duyduktan sonra üç adam araştırmalar yapar ve daha sonraları çok usta
olurlar. Jujutsu ile aynı olan Ju’nun kaynağı bütün ülkeye yayılan bu üç
adamdan izlenilir. Aynı hikâyede sanatın prensipleri belirtilir.
Bu prensipler şöyledir:
Bu prensipler şöyledir:
- Rakibe karşı koyulmayacak aksine zafer yumuşaklıkla kazanılacak
- Tekrarlanan zafer hedeflenmeyecek.
- Zihin (boş) sakin ve huzurlu tutularak ağız dalaşına girilmeyecek.
- Çevredeki şeylerden rahatsız olunmayacak.
- Her ne acil durum olursa olsun telaşlanılmayacak aksine sakin olunacak.
- Ve tüm bunlar için, solunum kurallarına önem verilecek.
Farklı Japon savaş sanatı
okullarının kurucularının biyografilerinin bir kitabı olan Bujutsu ryu
Soroku’da kesinlikle aynı hikâye Kogusoku’nun doğuşu ile ilgili olarak verilir
ve Jujutsunun benzer bir hikâyesi. Ayrıca Miura’nın yaklaşık olarak 1560
yıllarında yaşamış olduğu belirtilir.
Kito Okulu öğretmenlerinin
öğrencilerine verdiği bir sertifika olan Chinomaki’de biz bu sanatın kısa bir
tarihini ve onun temel prensiplerini bu okulun öğrettiği şekliyle bulmaktayız,
Yazım tarihi Kuanbun’un 11.yılı (1671). Buna göre bir zamanlar silahsız olarak
savaş sanatı öğrenen Fukuno adında bir adam vardı ve sanatta o kadar üstün oldu
ki kendinden çok daha güçlü insanları yendi. Bu sanat önceleri çok fazla
yayılmadı, fakat onun Miura ve Terada isimli iki ayrı okulların kurucuları olan
iki öğrencisi özellikle meşhur oldular. Miura tarafından öğretilen sanata wa
denildi (Yawara). Terada tarafından öğretilen sanata Ju denildi (Jujutsu).
Yukarıdaki belgede, Fukuno’nun
yaşadığı zaman periyodundan bahsedilmiyor, fakat diğer bir el yazmasında görülüyor
ki Kuanbun’un 11. yılından (1671) önce olmak zorundadır.
Owari meisho dzue, Chingempin’e
ait bir hikâye veriyor. Buna göre Chingempin Çin’de Korinken’in bir yerlisi idi
ve Min hanedanının bitişinde oluşan sorunlardan kurtulmak için Japonya’ya kaçmıştı.
Prens Owari tarafından içtenlikle kabul edildi ve Nagoya’da Kenchuji’de bulunan
mezar taşında belirtildiğine göre 85 yaşında 1671 yılında orada öldü. Aynı
kitap içerisinde Kenpohisho’dan alıntı yapılan bir pasaj anlatır ki, Chingempin
Azabu’da Kokushooji’de yaşadığı zaman, üç asi samurai Fukuno, Isogai ve Miura
aynı zamanda orada yaşıyordu ve Chingempin onlara Çin’de bir adam tutma sanatı
olduğunun kendisinin tarafından görüldüğünü söyledi. Neticede bu üç adam bunu
duyduktan sonra bu sanatı araştırdılar ve sonuç olarak Kitoryu olarak
isimlendirilen bu sanatın okulu kuruldu.
Bu konu hakkında otorite olarak
kabul edilen Sen tetsu so dan isimli bir kitapta Chingempin Çin kronolojisine
göre muhtemelen Banreki’nin 15. yılında (1587) doğduğu, Nagoya’da Manji’nin
ikinci yılında (1659) Gensei adında bir rahip ile yakından tanıştığı belirtilir.
Ikisi Gen gen sho Washu adında bazı şiirler yayınladılar.
Kiyu sho ran isimli diğer bir
kitapta Chingempin’in Japonya’ya Manji’nin ikinci yılında (1659) geldiği
nakledilir.
Yine genel olarak anlaşılıyor ki,
Min hanedanının yıkılışı üzerine, ünlü bir Çinli bilgin Shunsui Manji’nin
ikinci yılında (1659) Japonya’ya gelmişti. Bu çeşitli hikâyelerden açıkça
görünüyor ki, Chingempin Japonya’da Manji’nin ikinci yılından sonra bir süre
yaşadı. Bu durumda Miura’nın Eiroku zamanında yaşadığını belirten Bujutsu
rusoroku’nun ifadesine kuşkuyla bakılmak zorundadır. Şimdiye kadar verilen hikâyelerden
açıkça belli ki Chingempin daha sonraki bir zamanda yaşadı ve Miura’nın çağdaşı
idi.
Jujutsu’nun ortaya çıkışına ait
çeşitli sanat okullarına ait diğer hikâyelere de bakmak zorundayız.
Yoshinryu isimli okul tarafından
verilen hikâye şöyledir: Bu okul Hizen
de Nagazakili bir Doktor Miura Yoshin tarafından başlatıldı. O Tokugawa
shogunlarının ilk zamanlarında büyüdü. Zihin ve bedenin beraber
kullanılmamasının birçok hastalığın sebebi olduğuna inanarak, Jujutsu’nun bazı
metotlarını keşfetti. Tıp ile ilgilenen iki öğrencisi ile birlikte bir rakibi
tutmanın 21 yolunu ortaya çıkardı. Daha sonra 51 tane daha buldu. Ölümünden
sonra öğrencileri bu sanatı öğreten iki ayrı okul kurdular. Bunlardan bir
tanesi okula öğretmeninin ismini vererek Yoshinryu dedi, diğeri ise okuluna
yine öğretmeninin ismini vererek Miura-ryu dedi.
Diğer hikâye, Tenjin Shinyoryu
taiiroku isimli elyazmasındandır. Orada Tenjin Shinyoryu’nun kurucusu Iso
Mataemon ile öğrencisi olan Terasaki arasında bir diyalog geçer ve Jujutsu’nun
doğuşu şu şekilde nakledilir: Bir zamanlar Nagazaki’de Akiyama adında bir
doktor yaşıyordu. Bu doktor tıp öğrenimi için Çin’e gitmişti. Orada Hakuda adı
verilen ve tekme ve vuruşlardan oluşan bir sanat öğrendi. Burada not
düşebiliriz ki bu sanat temel olarak tutuş ve atış olan Jujutsu’dan farklı idi.
Akiyama bu Hakuda’nın üç metodunu ve bir adamı ölümden döndürmenin 28 yolunu
öğrendi. Japonya’ya döndüğü zaman, bu sanatı öğretmeye başladı fakat az sayıda
metot bildiği için öğrencileri sıkıldı ve onu terk ettiler. Akiyama bu olay
üzerine çok üzüldü ve Tsukushi’deki Tenjin tapınağına gitti ve orada 100 gün
ibadet etti. Burada 303 sanatın farklı yöntemini keşfetti. Buna götüren şey ise
aynı derecede gariptir. Bir gün, bir kar fırtınası esnasında, dalları kar ile
kaplı bir söğüt ağacını gözlemledi. Dik olarak duran ve fırtınanın önünde
kırılan çam ağacının aksine, söğüt ağacı dallarındaki karın ağırlığı altında
bel veriyor, eğiliyor fakat kırılmıyordu. Jujutsu’nun mutlaka bu şekilde
uygulanması gerektiğini düşündü. Böylece okuluna Yoshinryu ismini verdi. Söğüt
ağacının ruhu okulu.
Taiiroku’da Jujutsu’yu
Chingempin’in Japonlara tanıttığı yadsınır aksine Akiyama’nın Çin’den gelen bu sanatın
bazı özelliklerini tanıttığını doğrular iken, bu sanatın orijinin Çin olduğunu
düşünmek “bizim ülkemiz için bir utançtır” diyerek ilavede bulunur. Bizde bu görüşe katılıyoruz. Bize öyle
geliyor ki aşağıdaki sebeplerden bu sanatın çıkış ve gelişim yeri Japonya’dır.
Her ülkede az veya çok seviyede
silahsız bir savunma sanatı vardır ve Japonya’da feodal devlet mutlaka
Jujutsu’yu geliştirmiş olmalıydı. Çin’in Kempo’su ile Japonya’nın Jujutsu’su
yöntem olarak birbirinden farklıdır. Chingempin’in yaşadığı zamandan öncede,
benzer bir sanatın varlığından söz edilir. Sanatın çıkışı hakkında verilen hikâyeler
tatmin edici değildir. Çok zaman önceden gelen Japon güreşi bazı yönlerden
Jujutsu’ya benzer. Çin sanatı ve medeniyeti Japonya’da çok takdir edildiği için,
sanata bir saygınlık vermek için, Jujutsu Çin’den gelmiş gibi gösterilmiş
olabilir.
Kılıç, mızrak kullanmak vs. gibi
askeri sanatların farklı branşlarının öğretmenleri eski zamanlarda, bu sanatı
bazı yerlerde uygulamış gibi görünüyorlar. Bu durumu desteklemek için, biz
Japonya’da uygulandığı şekliyle Jujutsu’nun Çin’de bilinmediğini öncelikle
belirtiyoruz, Çin’de bu sanattan bahsedilmeden önce Kempo sanatı vardı ve
Kikoshinsho isimli bir kitapta bulunan hikâyesinden, bunun bir vuruş ve tekme
metodu olduğu görünüyor. Fakat artık açıkça ortaya çıktığı gibi Jujutsu çok
daha fazlasını kapsamaktadır. Bunun yanı sıra, Jujutsu’da iki kişinin birlikte
çalışması bir zorunluluk iken, talimat kitaplarına göre Çin’de bir öğrencinin
bir sanatı kendi kendine öğrenmesi beklenilir.
Chingempin’in Kempo’yu Japonya’ya
tanıtmış olduğunu kabul etmemize rağmen, Jujutsu’yu Kempo’nun gelişmiş hali
olarak görmemiz çok zordur. Ayrıca, eğer Chingempin bu sanatta ustalaşmış
olsaydı, mutlaka Nagoya kalesinde yakınlaştığı rahip Gensei ile Geugenshowashiu
ortak adı altında yayınladıkları şiirler kitabında bundan bahsederdi. Fakat bu
sanata ait herhangi bir bahis geçmemektedir. Chingempin’ den ayrı olarak
Japonlar Bubishi, Kikoshinsho vs. gibi kitaplardan Çin’de uygulandığı şekliyle
Kempo hakkında bir şeyler öğrenebilirlerdi.
Bu durumda biz, Chingempin veya
bazı Çin kitaplarının onun gelişimine bir etki yaptığını kabul etmemize rağmen,
Jujutsu’nun bir Japon sanatı olduğuna ve bugünkü mükemmeliyetine Çin’den gelen
herhangi bir yardım olmadan ulaştığına inanıyoruz.
Böylece Jujutsu’nun ortaya
çıkışını ve Jujutsu’nun genel olarak ne olduğunu tartışmış olarak, şimdi farklı
okullara ve sanata ait değişik isimler arasında var olan farklara bakacağız.
Jujutsu okullarını tek tek saymak mümkün değildir. Yüzlerce sayabiliriz çünkü
bu sanatta ün kazanmış hemen hemen tüm öğretmenler kendi okullarını
kurmuşlardır. Biz burada en önemlilerinden bazılarına, öğretilen prensipler
bakımından ve öğrenci sayılarının çokluğu yönünden bakmakla yetineceğiz.
Kitoryu veya Kito Okulu: Bu
okulun Terada Kanemon tarafından kurulduğu söylenilir. Yaşadığı zaman herhangi
bir resmi kitap veya elyazmasında verilmiyor fakat biz onun Fukuno’dan çok uzun
bir süre sonra yaşadığını söyleyemeyiz. Çünkü hem Kito okulunun Chinomaki’sinde
hem de bujutsu riusoroku’da onun bu sanatı Fukuno’nun öğrencisi olan başka bir
Terada’dan öğrendiği belirtilir. Bu okulun meşhur kişileri arasında Yoshimura,
Hotta, Takino, Gamo, Imabori ve son zamanlarda Takenaka, Noda, Likubo, Yoshida
ve Motoyama sayılabilir. Bu son iki kişi şuan muhtemelen hayattadır.
Kushinryu: Inugami Nagakatsu
tarafından kuruldu. Torunu Inugami Nagayasu (Inugami Gunbei olarak daha iyi
bilinir) bu sanatta öyle büyük bir ün kazandı ve onu öyle geliştirdi ki daha
sonraları kendisi Kushinryu’nun kurucusu olarak anılmaya başlandı. Kitoryu ve
Kushinryu’nun prensipleri arasında büyük benzerlik vardır. Bu benzerlik öyle
yakındır ki biz ikincisinin birincisinden çıkarıldığını düşünüyoruz. Aynı
zamanda söylenir ki Kioho’nun ikinci yılında (1717) Inugami, Takino’nun
hocalığında Kitoryu öğrenmiştir. Bu şüphesiz ki aralarındaki benzerliğin
sebeplerinden biri olmalıdır. Bu okulun meşhurları arasında Ishino Tsukamato ve
Eguchi sayılabilir.
Sekiguchiryu: Sekiguchi Jushin bu
okulun kurucusu idi. Bu sanatta hepsi de meşhur olmuş üç oğlu vardı. Shibukawa
Bangoro bu sanatı Sekiguchi Hachirozaemon isimli birinci oğlundan öğrendi ve
bir diğer büyük Jujutsu okulunu kurdu. Bu okula daha sonra Shibukawaryu
denildi. Bu günkü Sekiguchi Jushin kurucunun 9. nesil torunudur.
Shibukawaryu’nun kurucusunun 9. nesil torunu Shibukawa Bangoro şimdi sanatını
Tokyo’da Hongo’da Motomachi’de öğretiyor.
Yoshinryu: Yukarıda belirtildiği
gibi bu okulun kuruluşuna ait iki farklı hikâye vardır. Fakat el yazmaları ve
bu iki okulun metotları incelenerek, bunlardan birinde kurucu olarak Miura
Yoshin’e diğerinde ise Akiyama Shirobei’ye ulaşılıyor. Hikâyelerdeki yakın
benzerlikler bizi bu her ikisinin de ortak bir orijini olduğu inancına
götürüyor. Miura Yoshin’in Yoshinryu’sunun temsilcisi şimdi Totsuka Eibi’dir ve
şuan Tokyo yakınlarında Chiba’da ders vermektedir. Babası Totsuka Hikosuke idi
ve beş sene önce öldü. Bu adam son yıllarda bu sanatın en meşhur ustalarından
biri idi. Onun babası Hikoyemon’da yaşadığı yıllarda çok meşhur idi. O sanatını
bu konuyu derin bir şekilde araştırmış ve daha sonraları Yoshinryu’nun kurucusu
diye anılan Egami Kauanriu’dan öğrendi. Bu kişinin 1795 de öldüğü söylenilir.
Bu okulun diğer bir ünlü ustası Hitotsuyanagi Oribe’dir. Bu kişinin öğrendiği
Yoshinryu sanatının Akiyama’dan geldiği söylenilir.
Tenjin Shinyoryu: Bu okul 26 yıl
önce ölen Iso Mataemon tarafından kuruldu. O öncelikle Hitotsuyanagi Oriye’den
Yoshinryu ve sonra Homma Joyemon’dan shin no shinto ryu (diğer bir jujutsu
okulu) öğrendi. Daha sonra sanatını diğer ustalarla denemek için ülkenin diğer
yerlerine gitti. Nihayetinde kendisi bir okul kurdu ve adını Tenjin Shinyoryu
koydu. Okulu Tokyo’da Otamagaike de idi. Adı bütün ülkeye yayıldı ve zamanının
en büyük ustası kabul edildi. Oğlunun adı Iso Mataichiro idi. Farklı savaş
sanatları öğretmek için Tokugawa Shogun’larından birisi tarafından kurulan bir
okulda Jujutsu öğretmeni oldu. Mataemon’un ünlü öğrencileri arasında,
Nishimura, Okada, Yamamoto, Matsunaga ve Ichikawa sayılabilir.
Kısaca bazı önemli Ju-Jutsu
sistemlerinin isimleri;
- Yagyu-ryu-Ju-Jutsu / Çıplak el sanatlarından
- Kumi-uchi-Ju-Jutsu / Zırh kavrama sanatlarından
- Uchi-ne-Ju-Jutsu / Çıplak el ve el ile ok fırlatma sanatlarından
- Aioi-ryu-Jutsu / Çıplak el sanatlarından
- Hozoin-ryu / Jutsu / Çıplak el sanatlarından
- Genkotsu / Çıplak el hayati nokta sanatlarından
- Daito-ryu-Jutsu / Çıplak el sanatlarından
- Ryoi-Shinto-Ryu Ju-Jutsu / Çıplak el sanatlarından
- Goshin-Budo Jujutsu / Çıplak el sanatlarından
- Hakkoryu Jujutsu / Çıplak el sanatlarından
- Kokodo Jujutsu / Çıplak el sanatlarından
- Dentokan Jujutsu / Çıplak el sanatlarından
- Takedaryu Jujutsu / Çıplak el sanatlarından
Bu listeyi daha da uzatabiliriz.
Silahlı ve silahsız geçerli olan toplam kırk dört yöntemin olduğu
bilinmektedir. Ben verdiğim bu listenin var olan bütün Ju-jutsu tekniklerini
içerdiğini düşünüyorum.
Biz Ju-Jutsu, Yawara, Tai-Jutsu,
Kempo, Hakuda, Kogusoku gibi farklı isimlerden bahsettik. Bunlar bazen
diğerinden farklı olmakla birlikte, genellikle sanatın içindedirler. Şimdilik,
bu isimlerin detaylı açıklamalarına girmeyerek, bu isimlerin kısa ve özlü bir
şekilde sırasıyla ne olduklarını açıklayacağız.
Jujutsu silahsız ve bazen de
küçük silahlar ile yapılan bir savaş sanatıdır. Sıklıkla samuraylar tarafından
ve nadiren Tokugawa zamanındaki sıradan halk tarafından uygulanırdı.
Zafer kazanmanın çeşitli yolları
vardır; rakibi hareket ettirmeyecek şekilde kolları, bacakları, parmakları
rakibin acıya dayanamayacağı şekilde bükmek veya kıvırmak vs.
Çeşitli okullar vardır ve bazı
okullar tüm bu metotları ve bazıları içlerinden birkaç tanesini uygularlar.
Bunun yanı sıra, bazı okullarda atemi ve Kuatsu denen özel egzersizler
öğretilir. Atemi, rakibi öldürmek veya yaralamak için vücudun bazı bölümlerine
vurmak ya da tekmelemek sanatıdır. Ölmek üzere olan birini yaşama döndürmek
anlamına gelen Kuatsu, şiddete maruz kalıp açıkça ölmek üzere olan birini
hayata döndürmek sanatıdır.
Uygulamada, atışın en önemli
prensibi, ağırlık merkezini etkilemek ve daha sonra rakibi ayakta duramayacak
şekilde itmek veya çekmek, kuvvet kullanmaktan ziyade teknik kullanmak
suretiyle rakibin dengesini kaybetmesi ve tüm ağırlığıyla yere düşmesini
sağlamaktır. Bunu başarmak için, ayakların, bacakların, kolların, ellerin,
kalçaların farklı hareketlerine göre bir seri kural öğretilir. Yere yatırmak
veya itmek için vücudun herhangi bir bölümü kullanılabilir. Kıvırmak ve bükmek
için genellikle eller, kollar, parmaklar ve bazen de bacaklar kullanılır.
Kuatsu sanatı bir sırdır. Genel olarak
sadece sanatta ilerlemiş öğrenciler bunun bilgilerini alabilir. Kuatsu’nun
öğretildiği okullarda öğretmenlerin bu öğretim karşılığında ücret almaları
geleneksel ve alışıldık bir şey olmuştur. Fakat öğrencilerden öğrendikleri bu
sanatı hiç kimseye, hatta anne-babalarına, kardeşlerine dahi söylemeyeceklerine
dair bir yemin alındıktan sonra bu sanat öğretilir.
Kuatsu metotları sayısızdır ve
farklı okullarda çok değişiklik gösterir. En basiti, boğazı sıkılarak
havasızlıktan boğulan birini hayata döndürmektir. Bunu yapmak için çeşitli
metotlar vardır. Diğer Kuatsu çeşitleri örneğin, oldukça yüksek bir yerden
düşenleri, boğazı sıkılanları, suda boğulanları, şiddetli darbe almış olanları
vs. hayata döndürmektir. Bunlar için daha karmaşık metotlar uygulanır.
Jiu-Jitsu, 1905’te Erich Rahn
tarafından Almanya’ya getirildi. Rahn 1906’da Berlin’de ilk Jiu-Jitsu okulunu
açtı.(Bu okul hala faaliyettedir!)
1950 yılında iki Japon kruvazörü
bir donanma ziyareti için Kiel şehrine geldi. Bu fırsat Jiu-Jitsu savunma sanatını
ileriye götürdü. Zamanın Keiser’i II. Wilhelm müttefiklerinin sanatlarından
etkilenip, Berlin’deki askeri spor okulu için bir Jiu-Jitsu hocasi istihdam
edilmesini emretti.
1922’de Alfred Rhode ve Max Hoppe
hocaları Erich Rahn’in inisiyatifi ile Frankfurt/Main ve Berlin’de ilk Ju-Jutsu
kulüplerini kurdular. 1924’te ‘Reichverband für Ju-Jutsu” Ju-Jutsu imparatorluk
federasyonu. İlk ferdi şampiyona (daha önce de karşılaşmalar yapılıyor idi.)
1926’da Köln’de yapıldı. 1930’a geldiğimizde Almanya’da yüzün üzerinde çalışma
yeri vardı.
Ju-Jutsu bugün harp halinde (veya
acil durumda) nasıl hareket edileceğini öğreten müsabakasız ruh ve vücut idmanıdır.
Jiu-Jitsu’da atış, kırış ve ‘rakibi’ bir yerden bir yere nakletme teknikleri
çalışılır. Bunun dışında Anatomik noktalara uygulanan atemi adi verilen vuruş
teknikleri de mevcuttur.
Modern Jiu-Jitsu kişiye kendini
savunma yanında sabır, karşısındaki kişiye davranışta incelik ve harp halinde
(veya acil durumlarda ) gerekli olan kendine güveni temin eder. Klasik Ju-Jutsu’dan
19. yüzyılın sonlarında bir müsabaka sporu olan Ju-Do doğmuştur.
Yorum Gönder
Yorumlarınız için teşekkür ederiz. Olumlu ya da olumsuz yorumlarınız bloğumuzun gelişimine yardımcı olmakta olup yorum yapmaktan çekinmeyiniz. :)